YANILSAMA

YANILSAMA

5 Mayıs 2010 Çarşamba

RÜYAKABUSBALAD

Sen
ben
kınından çıkan gece
gitmek mi? kalmak mı?
birde çikolatalı dondurma

sahne tüm ihtişamıyla
seyirciler tıklım tıklım
peygamerler localarında
cehennemden gelmiş birkaç dekor
güzel elbiseler
yığın yığın cesetler üzerinde,
Ah!İşte!Tanrıda geldi.
İşte şeytan!!

Işık

kum saati akıyor,
oyun başladı.

demiri döven bir demirci,
alnında kan,
küçük kız çocuğu
yıldızlara basarak geliyor yanına ,
saçları alev
avuçlarında tuz,
demircinin alnından silip kanı
tuzla besliyor dudaklarını.

Işık

Sen
—unutkan bir kelebeğin uzun sürmüş rüyası-

(göğüslerin açıkta boynundan tutturulmuş bir elbise
beyaz ve ayaklarının altındaki kar
küçük kız eğilerek çekilir sahneden
seyirciden korkunç bir uğultu kopar mahşerin
dört atlısı geçer yalayıp saçlarını nallarının ışıltıları)

—Susun ve dinleyin Ey Araf Halkı!

Konuşmak itiraftır,
söz bağışlayıcı
nehirlerde durmadan yıkanmaktayız
var olduğumuzdan beri.

(Tanrıyı göstererek)

ulu çınar gölgesi tanık

(bu sırada melekler el ele)

Aşk esirgeyen midir dostlar?


(birden yer sarsılır cesetler kıpırdanır.)

Ama uğrunda yanan yürekler nicedir ağlaşır.

(büyük alkış tufanı)

Ah zavallı kalbim!

sevdiğimi arar dururum yıllardır
beklerim onu.
Yeni yollar keşfetmesini;
ah! nasıldır şimdi acıları
gitmenin ve kalmanın sancıları
onu son gördüğümde yüzü silinmiş
elleri iskeletti sevdiğimin,
yanan kibrit çöpünden kısaydı nefesi
Ah benim bir tanem!


(der ve usulca çekilir sahneden ışıklar söner.
Demirci demirini döver. Ruhlar uğuldar.)

Işık

ben

—kalbinde ejderhalar yuvalanmış bir kelebeğin kâbusu-


Ey bana can veren Tanrım!

Suya yansımayan yüzüm
ılık sabah kaderi

(o sırada ortalık karışır.Zebaniler dolaşır sahnede dans ederek,
boynumda siyah bir atkı ve çıplak bir gömlek)

kimse bana nasılsın demesin
iyiyim demek yoruyor beni
şu kahreden karanlık
gözlerimdeki ışıltıdan büyük
sesimi yankılar bile duymuyor
ve dağların gümbürtüsünde
yitip gidiyor çığlıklarım,
kalmak mı
gitmek mi
Ah! ben nasıl düşürdüm yolları cebimden
eskiden özgür olan ben
prangaya vurulmuş bir suçlu gibi
neden bu kadar çaresiz ve bağlı şimdi.


(bir melek lirin tellerine hafifçe dokunarak dağıtır havayı)

Ah! Evet duyuyorum onun sesini
beni çağırıyor bulutların ardından
gözyaşları halka olmuş dudaklarımda
Evet evet görüyorum.
Kuşanmış gündüzün kuşağını

Ey Araf Halkı!
Tutun ellerimden


(Seyirciler birbirine bakar zebanilerin dansı yavaşlar)

götürsün sesimi sevdiğime
bir çanağın içinde
karanfil koksun tadı
dudaklarına değince

(Ortalık gene karışır bir kurt sürüsü dalar içeriye)

Ah! gene onlar
uykularımın peşinden koşan hayvanlar
o iğrenç dayanılmaz nefesleri
bırakmıyorlar peşimi.

(sırtını dönüp uzaklaşır ordan ışıklar söner.
Demirci demirini döver. Ruhlar uğuldar)


Işık

Epizot 1- İki oyuncu kelebeğin şakası-


Susun ve dinleyin Ey Araf Halkı!
Benim adım çikolatalı dondurma
yurdum ise bu garip külah
sözüm kısadır,
çünkü dayanmaz yüreğim hiçbir ışığa.


(Seyirciler gülüşür)


Buraya neden getirildiğimi bilmiyorum
ama bulaşırsam kıyılara
varlığımdan toz olurum.
Kısacık izim kalır sadece
kısacık ömrüm gibi.

(Seyircileri selamlar
hafifçe damlayarak çıkar.
Işıklar söner.Demirci demirini döver.
Ruhlar uğuldar.)

Işık

Sen


-geceyi uyuyamayan bir kelebeğin ejderhalarla dansı/kanat çırpışı-

(koşarak)

söyleyin ne olur.

(seyircilere bakıp)
söyleyin nerde? o
Sesini duydum sanki
Ah! benim esmer yüreğim
onu bekliyordum dağların ardında,
yeni yollar keşfetmesini
zincirlerinden kurtulup,
beyaz bir atın üzerinde bana gelmesini
Ah! bütün aşklar adına
burada mıydı? O
kokusunu duyuyorum.
Sıkışıyor nefesim
biliyorum
o çok yakında.

(Işıklar çoğalır.Melekler hüzünlü bir ilahiye başlar.)


Ummadığım anda gelen Ey ölüm!

(Azrail çürümüş bedeniyle dolanırken başında)

Kapım çalmadan,
merhaba can demeden,
tutkularımdan söküp alma kalbimi.

Ah ellerim!
Ona dokunmadan mı ? gideceğim



onun karanlık yüzüne ışık
siz söyleyin Araf Halkı
kader mi bu,
yoksa korkunç bir yanılgı mı?
gördüklerim.


(Azrail birkaç defa döndükten sonra düşer gövdesi cesetlerin üzerine)


ve demircinin yüzü aydınlanır,
ateşle harlanır
daha sıkı döver demiri.

Susun ve dinleyin Ey Araf Halkı!

bu demir

kimine ölüm
kimine yaşam
kimine ızdırap
kimine akıl
kimine sabır
kimine neşe
kimine hüzün
kimine kibir
kimine zenginlik
kimine yoksulluk
kimine zehir
kimine bal


yani her vurduğumda demire
değişir birilerinin hayatı
kader de derler buna
alın yazısıda

ama dayanmadı yüreğim ,şu tatlı kıza
onun için dövüyorum demiri hızlıca .

(doğrulur yerinden
seyircilerde bir hüzün ağlamaklı
gelir iki melek cesetlerin üzerinden
alıp oturtur bir tabureye)

Işık

ben

-kelebeklerin baladı-

(koşarak)

Ah benim bir tanem!
yüzü güneşten daha aydınlık sevdiğim,
bak geldim işte,
tıpkı söylediğin gibi
vurdum kendimi yeni yollara
seni bulmak arzusuyla ,
Ah! Sevdiğim
ipek böceğim
yüreğim nasılda kaynıyor
buradayım yanındayım işte
gitmek mi
kalmak mı
onlar bir rüzgarın peşinde

Işıklar söner

ve ardından kınından çıkan gece savurur karanlığını

Herkes ayakta

Alkışlar

Kahkahalar

Tüm ışıklar yanar


Epizot 2

Birden bir telsiz boğar geceyi

-Alo 146 konuşuyor tamam.
-Dinlemedeyiz,tamam.
-Komiserim
-Biri kadın biri adam olmak üzere iki kişi bir inşaatın tepesinde
kalasların üstünde oturmuş,çikolatalı dondurma yiyorlar ne yapalım tamam.

-Saat kaç tamam.
-Gece yarısı komiserim,tamam
-Atın ikisini de hücreye,tamam




Mehmet Murat Küçükaydın

Hiç yorum yok: