YANILSAMA

YANILSAMA

11 Mayıs 2010 Salı

DÜŞLER KAYIĞI (DENEME)

DÜŞLER KAYIĞI

OYUNCULAR:

ADAM: 30 Yaşlarında… Geceye eğilimli ve yalnızlığa.
KADIN: Pek bir bilgi yok onun hakkında… Sırf bilinmezlik…
BİR BAŞKA KİŞİ: Yer değiştirme özelliğine sahip bir silue. Belki hiç var olmadı belki de hep vardı…

I. BÖLÜM: Sigara dumanının gittikçe dağılan, keskin ama bir o kadar da kaybolmaya yüz tutmuşluğunun sesi.

EFEKT: Deniz kıyısında bir çay bahçesi.

ADAM: (Kuşkulu) Her şey tükenmiş gibi duruyor. Nefes alıp vermiş olmak da bir yere kadar… Bu duman gibi, yokluğunu kuşanmış bekliyorum. Ama hangi yokluk? Kaç tane var bilinmezlik?

BİR BAŞKA KİŞİ: (Öfkeli) Tekrarlamaktan geçiyorsun. Sonunda tükenişin bir parçası haline geleceksiN. İşte o anda halen kır düşmemişken saçına sakalına, önce ruhun kırlaşacak, tıpkı ellerin titremekten yorgun düşüp umudu yakalamaktan aciz kaldığı o anda...

ADAM: (Nefesini uzun bir solukla dışarı verip) “O an” diye bir şey olmayacak. Senin kurguların, senin tahlillerin ve sen bile canın cehenneme

EFEKT: Derin bir sessizlik… Sadece kıyıya vuran dalgaların gümbürtüsü…

ADAM: Ne anlatmaya ya da neyi tanımlaya çalıştığımın farkında mısın?

BİR BAŞKA KİŞİ: (Gülerek) Sence?

ADAM: Ya da şöyle değiştireyim sorumu… Hiçlik sende ne uyandırıyor?

BİR BAŞKA KİŞİ: (Kibrit sesi. Kısa bir suskunluk) Bilmem, hiç düşünmedim… Varlık o kadar sorguluyorken ruhumu bedenimi… Sanırım ona sıra gelmedi…

ADAM: (Kısık sesle) Ona sıra gelmedi…(Yüksek sesle) Bu işler sırayla mı? Bunun için bir liste mi var! Yolcu otobüslerinde parayı bastırıp bir koltuğa sahip olmak ve orada listelenmek gibi mi? Yolculuğu belirleyenin, yolu takip etmekte olan şoförün bir anlık uyuması ve sonuçta yaralı veya ölü listesinde yer almak gibi mi? Ya da arka koltukta durmadan ağlayan bebeğin ve etraftan gelen homurtuların düşük ve yüksek tondan belirlenip sıralanması gibi mi? İlk kimin kadına dönüp “kadın sustur şu veledini yoksa ben susturacağım” demesi gibi mi? Hepsi bu kadar mı yani?.. Hem de kadın, bebeğini susturmak için dakikalarca uğraştığı halde…




Sanmıyorum. Ve bu sıkıntının dışında olan, en ön ve en arka koltuklarda oturanların bu sıkıntıdan zerre kadar haberi yokken… Ve gecenin içinde ışığı yitiriyorken. Ama ağlama sesleri eşliğinde hayat hâlâ devam ediyorken… O bebek, hiç hatırlamayacağı o yolculukta aslında büyümeye devam ediyorken… Varlık o kadar sorguluyorken ruhumu, bedenimi, bilincimi… Ona sıra gelmedi… Neler diyorum ben! Sanırım şoför uyudu…

BİR BAŞKA KİŞİ: Hayır, şoför uyumadı. Bebek uyudu… Bir şey soracağım…

ADAM: (Şaşırmış) Sen soru sormazsın sanıyordum. Sor bakalım.

BİR BAŞKA KİŞİ: Mola yerinde sigarasını yaktığın kadını hatırlıyor musun?

ADAM: Hatırlıyorum. Üşümüştü elleri; soğuk, buz gibiydi… Neden sordun?

BİR BAŞKA KİŞİ: Hiç, aklıma geldi birden.

ADAM: Ben de ne soracak diye merak etmiştim. İçi boş bir merak çıktı. Senden daha iyi sorular beklerdim. (Yüksek sesle) İki çay daha lütfen!

EFEKT: Boş bardağın içinde dans eden kaşığın sesi… Belki de boşluğun getirdiği çığlığın sesi.

BİR BAŞKA KİŞİ: (Gülerek) Şu tuz kokusunu seviyorum… Sabaha doğru daha keskin bir kokuyla dağılıyor… İçinde açılmış yaralarının üstüne eğilip öpüyor onları… Kimilerini yakıyor, kimilerini ise korumaya alıyor… Ama senin gibilerin işine pek yaramıyordur herhalde… Yaradan çok lekeler kapladığı için her yerini… Sırf görüntüden ibaret kalıyor. Kalıyorsun yani.

ADAM: (Sigarasından derin bir nefes çeker) Ben, dalgaların, kayalara vurduğu anki köpüklenişini seviyorum… Bir anda haykırıp bir anda geri çekilmesi… Ardından başka bir dalganın gelip daha güçlü savrulması, belki de sıçramasını seviyorum… Leke dediğin nedir ki?.. (Dumanı bırakır.) Gökyüzünde, şu maviliğin ortasından duran beyaz lekelerden başka ne olabilir ki?.. Görmüyor musun? Hareket kabiliyeti bile var… Anlayacağın, görüntüden ibaret değilim.

EFEKT: (Çaylar gelir… Şekerler atılır… Bu sefer, dolu bardağın içindeki kaşığın işlevselliğini kazanma coşkusunun sesi.)

BİR BAŞKA KİŞİ: (Kızgın) Hareket; yeteneğini kaybetmiş ve durağanların pek harcı değil. Kendini kandırmaktan yola çıkıp kalıyorsun… Bir trenin yataklı kompartımanında yolcuğunu uyuyarak geçiren bir yolcuya benziyorsun… Nerde geçip giden o dağların, ovaların görüntüsü?.. Kaç tane elektrik direği sayabilirsin ki?.. Hiç birisi yok… Ne sana el sallayan köy çocuklarının gülümseyişi… Ne koyunlarını otlatan çobanın kavalının sesi… Ne istasyonlarda bekleşen ayrılığın ya da kavuşmanın sesi… Uyumaya devam etmekten başka, trenin her salınışında ninniden kurtulamayan, ah zavallı yolcu, sen değil misin?..





ADAM: (Umursamaz) Hayır! Yanılıyorsun. Sadece içinde bir şey olmalı… Anlatamadığım bir şey. Bunların hepsini alıp yerlerine ulaştırması gereken bir şey… Güvenebileceğin, bütün tavır ve davranışlarını emanet ettiğin bir şey… Şu anda denize bakarkenki denize uyanmak gibi bir güzelliğin var olduğunu hatırlatması gereken bir şey… İtici güç.

BİR BAŞKA KİŞİ: (Kahkaha) Şimdi de bu söylediklerin yolunu kaybetmiş, tabelası olmayan bir ülkede yolunu bulmaya çalışmak gibi çıkışı olmayan bir şey. .

ADAM: (Kızgın) Gene söylüyorum… Hep söyleyeceğim… Canın cehenneme!..

BİR BAŞKA KİŞİ: Hayır! Yakında sen gidiyorsun bir gemi yolculuğuna.

ADAM: (Şaşırmış) Ne gemisi. Ne yolculuğu. Ne zaman. Heyyyyyy! Nereye kayboldun?

EFEKT: Dalga sesleri



II:BÖLÜM : Karmaşanın alabildiğine tek başına oynadığı bir oyunun sesi.


EFEKT: Bir Kafeterya… Derin bir sessizlik… Kapı her açıldığında zil sesi…

KADIN: (Hüzünlü) Bildiklerimden ne kadar acı çektim, ne kadar sevinç duydum?.. Ölçüsü yok ama gene de bilmediğim bir şey dolanıyor içimde. Doğurganlığım parçalanmışçasına akıyor genzime. Ayrıntılar… Ne kadar severdim oysa dip okumalarımı. Her seferinde yenilenmiş hissederdim. Şimdi ipinden kurtulmuş bir serseri balon gibi savruluyorum.

BİR BAŞKA KİŞİ: Bunu, geçiş dönemi olarak algılamalısın.

KADIN: (Hüzünlü) Ne kadar süre? Ne için? Neyi beklediğimi bile bilmiyorken... Tanımlayamamak gibi bir korkuyla uyanıp pencereden bakmaya bile ürküyorken… Ne için, ne adına? Geceye sürünüp inen bir fahişeden ne eksiğim var? Omuz olmak istemek bu kadar kötü mü?

BİR BAŞKA KİŞİ: (Gülümser) Süreyi belirleyen ben değilim. Neyi beklediğini hep bildin. Başkalarının dip notlarını okurken kendininkilerden kaçtın. O yüzden sevdin bunu. Geceye sürünüp inen bir fahişeden bence eksiğin yok… Sorun sadece pratik.

KADIN: Bilmiyorum… Kalbimin uçup gitmesini, ardından da aklımın beni terk etmesini ve bunlara sebep olacak şeyin ne olduğunu bilmediğim sürece… Her şey boşlukta sallanan bir salıncaktan başka bir şey değil… Yerine göre her taraf karanlık ya da her taraf aydınlık… İkisinde de kocaman bir boşluk…

EFEKT: (Kapı açılır, zil sesi.)






BİR BAŞKA KİŞİ: Kalbin asla seni terk etmeyecek.

KADIN: (Meraklı) Bunu nasıl bilebiliyorsun?

BİR BAŞKA KİŞİ: Biliyorum. Kaybetmeye başladığın an kazandığının farkında olmak gibi bir güce sahibim. Bir yolcu otobüsünü süren bir şoför gibi yolunu ezberlemiş. Göçmen kuşlar gibi yolunu doğasından alan biriyim.

KADIN: Ben de severim yolculuğu. Ama şoförün uykuya dalma endişesinden gördüğüm görüntüleri birbirine karıştıran biriyim… En ön koltuklarda ve hep pencere kenarını seçerim. Hem önümde süzülüp giden hem yanımdan geçip giden görüntülerle sarmaş dolaş yolculuk etmeyi severim... Kısa aralıklarla da şoförü takip eden, ama hiç uyuyamayan biriyim. Arka koltukların birinden gelen bir bebeğin ağlama sesi bende ninni etkisi yaratmış olsa bile, gözyaşlarından dolan yüzünü bir düş kayığına benzetmiş olmak bile uyumama yeterli olamıyor… Sanırım uyudu bebek; bak, ben ise hâlâ uyanık.
EFEKT: (Kapı açılır, zil sesi.)

KADIN: Bakar mısınız? İki çay lütfen.

BİR BAŞKA KİŞİ: (Gülerek) Evet, bebek uyudu… Büyümeye devam ediyor hâlâ… Sonsuzluk rüyaları görüyor şimdi… Annesi de gözlerini kapattı… İkisi de akıp giden yolun üstünde düşlerle bir… Sana bir şey sorabilir miyim?

KADIN: Sen soru sormazsın sanıyordum. Sor bakalım.

BİR BAŞKA KİŞİ: Sigaranı yakmak için ateş aldığın adamı hatırlıyor musun?

KADIN: (Hüzünlü) Hatırlıyorum. Ama kimseye dikkatli bakmıyorum ki ben… Fark etme olasılığım düşüktür benim… Sanırım duygudaşlık yeteneğimi de kaybettim. Ama elleri üşümüştü; soğuk, buz gibi. Neden sordun?

BİR BAŞKA KİŞİ: Hiç, aklıma geldi birden.

KADIN: ( Şaşırmış) Seni okuyamıyorum… Terk ettiğim kentlerin yüzlerine benziyor yüzün. Terk ettiğim ilişkilerin ellerine benziyor ellerin. Ama gözlerin hem bir o kadar derin hem bir o kadar boş.

BİR BAŞKA KİŞİ: Okuman gereken ben değilim.

EFEKT: Çay bardaklarının içinde kaşığın dans edişi

BİR BAŞKA KİŞİ: Tren yolculuklarında yataklı bölümü seçmemiş olman ilginç.








KADIN: Tren yolculuklarında daha rahatım ve uyuyarak geçirmek istemiyorum. Bir anda karşıma çıkan dağları, ovaları seviyorum. Çocukların el sallayışlarına karşılık vermeyi seviyorum. Koyunlarını otlatan çobanın kavalının sesini duyumsayabiliyorum. Birçok görüntüyü kaçıracak bir hayat yaşamıyorum çünkü. Hepsi bana lazım.

BİR BAŞKA KİŞİ: Desem ki seni bir gemi yolculuğu bekliyor yakında… Hiç bilmediğim bir tat değil mi?

KADIN: Evet. Hiç gemi yolculuğuna çıkmadım… Nasıl biliyorsun bunu bilmiyorum, ama hoşuma gitti… Tuz kokusunu duydum birden; içimdeki bilinmezliğe merhem oldu sanki bazı şeyleri de korumaya aldı…

BİR BAŞKA KİŞİ: (Gülerek) Tuz kokusu aslında ne kadar günahsız bir şey… Oysa içinde merhem olmaya hazır birçok şey varken. Tesadüflerin ya da hayatın garip karşılaşmalarına gereksinimin var.

KADIN: (Korkmuş) Bunları unuttuğumu sanıyordum. Garip geldi birden hepsi. Biliyor musun, ismini söylemeye korkuyorum. Seni tanımlaya çalışmaktan kaçıyorum…

Ruhumu ele veriyorum sanki senin karşında
Sözcüklerimi biriktiriyorsun sanki
Sonra dağıtıyorsun dört bir yana
Kayalara vuran bir dalganın yarattığı köpüklerinin içine saçıyorsun… Sıçratıyorsun sanki…

(Kapı açılır, zil sesi.) Heyyyy…. Nerdesin!!!!! Nereye kayboldun!!!!!

EFEKT: Artık ses yok… Hayat devam ediyor hâlâ… Belki zamanın tik-takları duyuluyor… Belki de yakında kalkacak olan geminin sireni… Ama şimdilik her şey uykuda. Otobüs bildiği yolda devam etmekte. Adam… Bebek ve Annesi… Kadın da şimdi uykuya daldı… Bir başka kişi ise… Kimse onu bir daha görmedi. Şoförse… O yolculuğunda gözünü bile kırpmadı…

M. Murat Küçükaydın… 26.03.2008

Hiç yorum yok: