YANILSAMA

YANILSAMA

13 Nisan 2010 Salı

CAM

SMYRA

keşke içinde “cam” geçen bir mısra olsa
durup dinlerdik sökülüşünü
dağılmadan ama kötü çocuklar gibi
bir kenti dağıtırcasına ama
yağmurun sesiyle gidenlerle
gecenin sahibi gibi
ortalık yerde ölü ağaçlar ve köpekler
bir düşü bir çölle değiş tokuş eder gibi
hiç durmadan balçığa ve asfalta basarcasına
ah ne gecelik aşkları yazmıştım buhusuna
ne yaşanmış sevdaları damla damla
her yönüm sise bulanmış olsa da
bir kenti büyütür gibi
bir camı keser gibi yaşamak
ses verdim yansımasına
keşke beşikten tanrıya cam a kesse kaderim
kesse tuza buza

M.Murat Küçükaydın

10 Nisan 2010 Cumartesi

TAŞINIYORUM

Yine sağlam acılardan başlıyorum
Önce evi terk ediyorum
Penceresi güneşe ve ağaçlara ve sokağa bakan evi
Bir rüzgardır bir yağmurdur kimseye bahsetmiyorum
Uzun soluklar bırakıyorum ya korkudan ya heyecandan
Sessizlik çarpışıyor en anlamlı yerde
Çıkıyorum sokağa her şey olmuş bitmiş gibi
Sevinçler sıkışmış gibi
Su gibi değil pelteksi yürüyorum
Uzay boşluğunda deneysel bir hayvan gibi
Hal bu ki bir şeyin olduğu yok
Sağlam acılar dedim ya en anlamsız yerde böyle vuruyor işte
Dökülüyor gözlerimden boğazımı kurutuyor
Bir ilkelik var bu işte
Denize dönmeliyim
Bütün renklerin iç olduğu bu şehirden
Denize dönmeliyim
Şimdi kesik kesik soluyorum
Sinekler sarıyor etrafımı
Korkunç bir düş uyanmış takip ediyor kocaman ayaklarıyla
İç ölüm var diyorum kendi kendime
Beden kemikten bir çöplük değil mi?
Dış ölümlerden iğreniyorum
Bir birikintiye rastlıyorum yolda
Eğilip bakıyorum dokunuyorum içiyorum yıkanıyorum ama hala susuyorum
Bir acemilik var bu işte
Bir örtüyle kapatıyorum üstünü düşüncelerin
Sızılı bir şekilde kesik kesik parlıyor hala
Kalın bir battaniye aranıyorum
Bir kapıya varı çalıyorum
Ben geldim
Düşüncelerimi boğmak için bir battaniye lütfen diyorum
Her zaman olduğu gibi
Suskunluk anlaşılmazlık vurdumduymazlık
Kapı açılmıyor tabi ki
Bir başka kapı diyorum
Bütün kapılar boyanıyor suskunlukla
Sağlam acılar gene üşüşüyor korkuma telaşıma heyecanıma
Bekle diyorum taşınıyoruz boşluğumuza
Taşınıyoruz belki penceresi bile olmayan bir eve
İç ölüm kucaklıyor her yerimi alıp bir eşeğin sırtında
Yakında kutsal olacak bir tepeye
Kollarım sarkmış bedenimden
Gözlerim hala o su birikintisinde
Komşuların hepsi bir tören alayı gibi
Gökyüzü bir bando gibi
Ve sokaklar beyaza durmuş
Ve kuşlar dağlara
Ve ağaçlar yürüyor benimle
Yoldaşım sağlam acılar diyorum ne yenilir ne yutulur ne kazanılır…
Sallanıyorum bir boşlukta…
M.Murat Küçükaydın

VAR

Yollara çıkasım var
(annem beni neden yollarda doğurmadın)
Zaman buruşup kaskatı kesiliyor
Ayağımla dürtüyorum tekmeliyesim bile var
Buruşan ellerimle göğsüme bastırıp sevişesim
O rüzgar ki beni terkediyor
İnanıyorum lanetin de en bereketlisi var diye
Cadı kazanı bilumum börtü böcek
Ama neden çocuk öyküleri yok
Üstünü değiştiriyorum günün
Güzel kokular sürüp kaldırıyorum
Kalabalığı artmış değişik kokular içindeki rafa
Karanlık kocaman bir delik diye düşünüyorum
İçinden atlayasım var diyor içim o anda
Güneşe ne oldu böyle
Senden geçtim ormanlara ne oldu
Geçemiyorum artık köprülerden
Kıyısında bakıyorum ne zaman boğulacak diye o anda
Durmadan yanıyorum ama bu titreme niye
Eski bir ceket alıp içinde terliyesim var
Ve o terin içinde çürüyesim
Her şey bir olgudur ya
Olguyu şey edesim var
Devinim altında hep tekrarlıyasım
Ah eski bir iskemle gibi sızlanıyorum biliyorum
Dilim sürtünüyor dudaklarıma
Yakında paslanacak biliyorum
Yağlayasım var
(sevgili tanrım neden daha sert değil ki sesim)
Bir gökyüzüne merdiven dayayasım var
Bir yerin altına ip sarkıtasım
Ortada duran bulutlara hiç bir şey demiyorum
Ya da sizin sevdiğiniz yıldızlara
Ah o bilinmeze tutkularınız
O güce
Gene kent diyeceğim içinde yaşadığım bu çöplüğe
Adını söyleyeceğim ki
Ben her ne yapasım var ise o gerilsin uçlarından
Sonra kendini bıraksın
Ne çarpışma olur değil mi
Ben de yollara çıkasım olup
Çıkamayışımda intikam
İçime dönüp seslendiğime yumuşak
Ve gülümsemekle eş değer paslı bir sırıtma
Ne diyesim var o kadar çok ki
Ne demiyesim
Uyku güzeldir
Bağışlayıcı
Bence en büyük suç
En büyük günah
Gene de yatasım var
Gözlerimi bir film makinesi gibi gömüp
Yerin altında sizi seyredesim…
(iyi geceler yerkürenin günahkar sakinleri)
Ha unutmadan yarının tarihini atasım var
Ve bir sonra ki yılın…
10.03.2011
M.Murat Küçükaydın

AĞIT

Sözcüklerinde taş olduğunu öğrendim
Işık ve çocuk
Camda buzlu yaş idik

Ağaçlar görünmeyeni sakladı
Daha büyük bir bisiklet
Hecesiz ve saf
Dilim kursağımda beş parmak
Yutacak
Gökten düşen elmalar
Hepimizi

Kolayı var ölmenin
Islak bir havlu –pencere
Kuru bir aşk-fahişe
Ya da sokak
Koşmaların yalın ayaklığı bir sonsuza

Sözcüklerinde taş olduğunu öğrendim
Kalbim su alacak

Ey ışık görünür kıl deliği
Ve sen çocuk kovan nerde
Susuyorsunuz

Ben nerde siz hangi geçmişte

Biz diptik
Masalsı da değildik
Camda buzlu yaşamak idik
Bir zincir ve ak kâğıtla sildik

Dokunmasın şiir sesime düşünce

M. Murat Küçükaydın