YANILSAMA

YANILSAMA

31 Mart 2012 Cumartesi

KAR





Yüzüm kar tutuyor

Nasıl bir nedeni varsa tutsaklığımın

İçine geçiyor olmadık zamanda

Olmadık hayat ve kargaşa çivi gibi

İşte o kadar özgür olma isteği

Dağ başında 

Papatyaları siper almış 

Ardıç kuşunun arkasında 

Bekliyor

Bekliyor


Elinden tutsun diye bir daha çocuk olma isteği

Kesin bir göç bu 

Kesin firar

Nehirlerden akıp balıklarla denizi işgal etmek gibi

Bir daha tutuklanmak 

Ve bir daha ölmek 

Yalnız kum doldurmak kalbimden içeri

Yüzümü bir daha kara boyamak


İÇTEN KARALAMAK


-I
-Ellerinin değdiği yer biliyorum ki ayrılık kapısı-

Durdum düşündüm hiçbir şey için
Salkımdan bir kalabalık
Dört yol ağzı
Yalnızlığa giren çıkan ayaklar
Çıkan ve bir daha girmeyecek olan
Köprünün altını kaç sel vurdu geçti
Ve kaç köpek yavrusu sıcaklığında umutlar
Odur meydanlarda asılan
Ağızlarda sakız kadar değeri olmayan
Öl öl öl diye çığlıklaşan

-II

-Sus evrenin penceresi kapanmakta-

Alnım cama dayalı
Soğuk inançsız
Ben inançsız
Cam da ki ter inançlı
Uyku verip çoğalan aşk yaram
Elimdeki kalem yarası
Hiçlikler ülkesi
Sana dair eklemediğim güzel sözcükler…

-III

Üst yalnızlık söylemim
Geriye ne kalmışsa hepsi yalan

KURMACA BOZUMU


Sonra görmüş olduklarını yitirdin

Dışa dönen yapraklar gibi yüzünü güneşe döndün

Son böyle bir şeydi işte karınca yuvası bozuldu

“aşk gecikmiş bir otobüstür sen yitirmiş iken artık yönünü”

Bana bakmayı sürdürdün

Bütün ninnileri biliyor gibiydin o anda

Dudakların kalbin gibi heyecanlı ve uçarı

Trenler geçiyordu göğsünden

“uzanıp çimenlere arzuyu tadacaktın”

Sonra bakkala gittin azalttığın sigarayı çoğaltmak için

Bir şeyler sırf çoğul olsun diye

Yanında susamlı bisküvi aldın

Çıktın oysa yağmur yağmasını isterdin o an da

Islanacaktın çamur çamur batacaktın kendine

Olmadı bir sonraya bıraktın her zaman yapardın

Her sokağa bakındın

Ömrüne baktığın gibi baktın

Baktın bir şeyler değişecek mi diye

Seslendin kalabalığın içine

Biliyordun geri döneceğini kendi nefesinle daha öfkeli

“affetmeyecektin filmlerdeki gibi bu kenti”

Dağılmış halde geri döndün

Yaşanmış ve yaşlanmış

Sonra elinden tuttum

Kusmanı izledim ağlamanı yıkılmanı

“kan görmek istiyordun dilimi ısırdım”

Kelimeleri böldüm sustum

Sen kelimelere bölmezdin dilini de ısırmazdın ölürdün sadece

Papatyanın ağaç olduğuna inanmak gibi ölürdün

“Sonra biraz küle dokunurdun teninde bir kül daha açmak için”

Biraz da bana sokulurdun bende kanamak için

Her şeyi bıraktık sanki

Koca bir yeryüzünü tükettik

Ölümler büyütüyoruz

Gömleği kırışık evi dağınık

Gölgesiz ve perdesiz ölümler

Hiçbir notaya değmeyecektik aslında

Ve her sancıda yüzümüzü güneşe dönecektik yapraklar gibi…

M.Murat Küçükaydın

29 Mart 2012 Perşembe

GİTMELİ





Ayak seslerimin dibi delik gitmeli artık
Sürünerek kendi ruhundan
Açık kalp ameliyatı gibi
Ve üstelik beyhude su dökecek bir elin rengi
Düşmüş saç diplerinden
Güz solungaçlarını andıran
Gece bilirkişi günahlarından
Daha iyisi yok kurabiyesiz kalmaktan
Meydanlarda şiir okurken vurulmaktan
Çıkmazlardan
 "tutunayamayanlar"dan

Ne yana baksan bir ucu kıyı derindir
Çöp değil çok köklü değiş tokuşlar hayat dediğin
Cepte delik gitmeli artık varmadan gitmeli
29.03.2012

M.Murat Küçükaydın